Sayfa(541-611): | |||
Mezaya-yı âliye ve fezâil-i ilmiyesiyle de, dîn-i Muhammedî’nin neşrinde ve isbatında bir kemâl-i tam hâlinde rûnümâ olmuş olan böyle bir zât, elbette Seyyidül Enbiya Hazretlerinin en yüksek iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine nâildir. Ve şüphesiz, o Nebiyy-i Akdes’in emir ve fermaniyle yürüyen ve tasarrufiyla hareket eden ve O’nun envar ve hakâikına vâris ve ma’kes olan bir zât-ı kerîmüssıfattır. Envar-ı Muhammediyeyi ve maarif-i Ahmediyeyi ve füyuzat-ı şem’-i İlâhîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması ve Kur’ânî ve hadîsî olan işârât-ı riyaziyenin kendisinde müntehi olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi ifade eden âyât-ı celîlenin riyazî beyânlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle O zât, hizmet-i îmaniye noktasında risâletin bir mir’at-ı mücellâsı ve şecere-i risâletin bir son meyve-i münevveri; ve lîsan-ı risâletin irsiyet noktasında son dehân-ı hakîkati ve şem’-i İlâhînin hizmet-i îmaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur. Üçüncü Medrese-i Yûsufiyenin “Elhüccet-üz-zehra” Benim hissemi haddimden yüz derece ziyâde vermekle beraber bu imza sâhiplerinin hatırlarını kırmağa cesaret edemedim. Sükût ederek, o medhi, Risâle-i Nur Şâkirdlerinin şahs-ı ma’nevîsi nâmına kabûl ettim. SAİD NURSÎ Kelimenin manası için üzerini çift tıklayınız. | |||